Posta kuponuyla başladı, trilyonlara ulaştı! Binlerce kişiyi dolandıran yöntem

Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr – Aralarında Arda Turan ve Fatih Terim gibi isimlerin de bulunduğu toplam 18 kişiyi yaklaşık 25 milyon 770 bin dolar ile 7 milyon 384 bin lira dolandırdığı iddia edilen banka müdürü Seçil Erzan’ın fon dolandırıcılığının gündem olmasıyla birlikte Ponzi şeması, namıdiğer Saadet Zinciri herkesin merak ettiği konulardan biri oldu. 20’nci yüzyılın başlarından itibaren birçok kişinin milyon dolarlarına mâl olan bu dolandırıcılık şemasının tarihi ise oldukça eskiye dayanıyor. Ponzi şemasına adını veren Charles Ponzi’nin günümüze kadar ulaşan hayat hikâyesi filmleri aratmayacak cinstendi. Peki belirli dönemlerde yatırım vaadiyle tuzağa düşen kişilerin kaçırdığı noktalar neler? Avukat Ali Erişen, Ponzi şemasını ve dolandırılan isimlerin yaptıkları hataları Milliyet.com.tr okuyucuları için anlattı.

BİR ŞEKİLDE ZENGİN OLMANIN YOLLARINI ARADI

Ponzi şemasına ismini veren Charles Ponzi, 3 Mart 1882’de İtalya’nın Lugo kentinde dünyaya geldi. Ailesiyle birlikte Parma’ya taşınan Ponzi, burada başarısız bir eğitim hayatı geçirdi. Küçüklüğünden beri rüyalarını zengin olma hayalleri süslüyordu. Eğitim hayatında sınıfta kalan Ponzi bir şekilde parayı bulmanın yöntemini arıyordu.

1900’lü yılların başında o dönem herkesin yaptığı gibi daha fazla para kazanmak için ABD’ye göç etti. Burada birçok vasıfsız işte çalıştı. Bir türlü hayal ettiği zenginliğe ulaşamıyor, günden güne çeşitli yollar arıyordu. 1907’de sahte çek kesmekten ve İtalya’dan ABD’ye göçmen getirmekten dolayı 5 yıl hapis yatmıştı.

Tam 5 yılının ‘heba olması’ onu asla durduramayacaktı. Ona göre o bir şekilde zengin olmalıydı. 1900’lü yılların dünyasında yurt dışından gelen veya giden mektuplar uluslararası bir cevap kuponu içeriyordu. Bu paralar anlaşmalı ülkelerle nakde çevirilebiliyordu. Durumu fark eden Ponzi, kuponların her ülkede farklı nakit değerlerinin olmasını bir fırsat olarak değerlendirdi.

’45 GÜNDE YÜZDE 50, 90 GÜNDE YÜZDE 100 KÂR YAPIN’

Kafasındaki plan belliydi. Kuponun ucuz olduğu ülkelerden kuponları alacak ve daha sonra bunların pahalı olduğu ülkelere gidip elindekileri satarak kâr elde edecekti. Üstelik bu plan o dönemin yasalarını da ihlal etmiyordu. Sistemin açığını bulmuş ve hızlıca harekete geçmişti.

Ancak zaman ilerledikçe bu plan onun içine sinmemeye başladı. Kuponlardan kâr elde etse de bir türlü tatmin olmuyordu. Nihayetinde kimsenin aklına gelmeyecek bir fikir daha buldu. Takvimler 1920 yılını gösterdiğinde bir şirket kurdu. Şirketin camına astığı ilandaki ifadelerde şunlar yazıyordu: “45 günde yüzde 50, 90 günde yüzde 100 kâr yapın.”

Şirketin canıma asılan bu ilandan sonra yüksek kâr oranını gören hırslı yatırımcılar Ponzi’nin şirketini ziyaret etmeye başladı. Ponzi, uluslararası olacak şekilde cepten cebe para gönderme sistemi oluşturduğunu iddia ediyordu. Temel fikir, ucuz döviz birimleri satın alıp daha pahalı birimlerle değiştirerek kâr elde etmekti. Ancak asıl gelir kaynağı, yeni yatırımcılardan gelen paralarla eski yatırımcılara yüksek getiriler ödemekti.

SERVETİ 8 BUÇUK MİLYON DOLARI AŞMIŞTI

İlk etapta ona 870 dolar yatırım yapan 15 müşteriye ulaştı. 6 ay içinde yatırımcı sayısı 20 bine ulaşırken topladığı para 10 milyon doları bulmuştu. ABD’nin en pahalı eyaletlerinden olan New Jersey ve Maine’e ofisler açtı.

Ancak kazandığı para ona bir türlü yetmiyordu ve ağına bir şekilde yeni insanlar katmak istiyordu. İlerleyen günlerde yatırımcı sayısı 40 bini aştı ve Ponzi’nin serveti tam 8 buçuk milyon doların (yaklaşık 245 milyon lira) üzerine çıktı.

YENİ GELEN PARAYLA ESKİLERE ÖDEME YAPIYORDU

Peki Ponzi bunca parayı nasıl elde ediyordu? Şeytanın bile aklına gelmeyecek sistem şöyle işliyordu: Temel fikir, ucuz döviz birimleri satın alıp daha pahalı birimlerle değiştirerek kâr elde etmekti. Ancak asıl gelir kaynağı, yeni yatırımcılardan gelen paralarla eski yatırımcılara yüksek getiriler ödemekti.

Ponzi’nin planı yeni yatırımcılardan topladığı parayı, var olan yatırımcılara yüksek kârlar ödeyerek kullanmaktı. Bu şekilde sistem bir tür ‘kâr zinciri’ oluşturuyordu. Ancak bu model sürdürülebilir değildi çünkü gerçek bir yatırım veya iş faaliyeti olmaksızın sadece yeni yatırımcılardan gelen parayla eski yatırımcılara ödeme yapılıyordu.

ÖLDÜĞÜNDE YALNIZCA 75 DOLARI VARDI

Sistemin devam etmesi ancak sonsuza kadar yatırımcı gelmesiyle mümkündü ancak tablo onun hayallerini bile aşmaya başlıyordu. Kurduğu sistem yavaş yavaş çökmeye başladı. Yatırımcılara vaat edilen para ödenmedikçe şüpheler artmaya başladı. Böylece 1920’li yıllarda Charles Ponzi’nin yaptığı işlerin yasal olmadığı tartışmaları medyada daha yüksek perdeden konuşulmaya başlandı.

Artık yavaş yavaş zarar ettiğini gören yatırımcılar, paralarını almak isteyince Ponzi’nin işleri tepetaklak ilerlemeye başladı. 1920 yılında yaptığı dolandırıcılıklar gün yüzüne çıktı ve iflas etti. Milyonlarca dolarlık borçla karşı karşıya kaldı ve federal mahkemede suçlu bulundu.

Ponzi, yatırımcıların sadece yüzde 10’unun parasını ödeyebilmişti. Geriye kalan 15 milyon doları ödeyemeyince tutuklanıp uzunca bir süre cezaevinde kaldı. 1934 yılında serbest bırakıldıktan sonra başka dolandırıcılık girişimlerinde bulunsa da eskisi gibi başarılı olamadı.

Toplamda 15 milyon dolarlık vurgun yapan Charles Ponzi, 18 Ocak 1949’da Brezilya’da öldüğünde cebinde sadece 75 doları vardı. Kurduğu şema ise bugün hâlâ Ponzi şeması (Saadet Zinciri) olarak anılmaya devam ediyor.

‘KAYIT DIŞI OLMASI İLK DİKKAT EDİLECEK KONU’

Tarihte Ponzi şemasını kullanan tek kişi Ponzi değildi. Ponzi şemasıyla ABD’de tam 1 trilyonluk vurgun yapan Bernie Madoff ve son günlerde Türkiye gündemini sarsan Seçil Erzan da bu popüler şemayı kullanarak birçok kişiyi dolandırdı.

Peki belirli dönemlerde yatırım vaadiyle bu tuzağa düşen kişilerin kaçırdığı noktalar nelerdi? Avukat Ali Erişen bu soruyu “Kayıt dışı olması birinci dikkat edilecek husus” diyerek cevapladı ve sözlerine şöyle devam etti:

“Dolandırıcıların dayandığı direk noktası elinizdekinden daha fazlasını size verme vaadidir. Burada dikkat edilmesi gereken devletin belirlediği yönetmelikler ve kanunlardır. Faiz aslında dünyanın her yerinde yasaktır ancak bu, devlet kontrolüyle yapılır. Devlet kontrolünde olduğu için dolayısıyla her şey kayıt altındadır. Burada dikkat edilecek husus yatırılan ve alınan paranın devletin belirlediği kayıt sistemi içinde olup olmadığı sorgusudur. Peki bunu nereden anlayabiliriz? Eğer siz bankanın dışında birine para emanet ediyorsanız ve o kişi size ‘Şu kadar para kazandıracağım’ diyorsa siz aslında ‘saadet zinciri’ içine girmişsiniz demektir.”

Faizlerin ve temettülerin devletin belirlediği standartlarda, işlemlerin ise devletin lisans verdiği resmi kurumlarda yapılması gerektiğine dikkat çeken Avukat Erişen, “Faiz yüzdesi merkez bankası dahil olmak üzere devlet kurumları tarafından açıklanıyor. Her ay belirlenen faiz oranının limiti bellidir. Örneğin faizle ilgilenmediğini söyleyen ve kâr dağıtan bankalarda da aynı şey söz konusudur. Onlar da açıklar ve bunlar çok rahat öğrenilecek şeylerdir” ifadelerini kullandı.

‘YASAL BİR FAİZ ORANI VAR, KİMSE O ORANIN ÜSTÜNDE VEREMEZ’

Dünya üzerindeki her ülkede getirisi olan faiz, paradan para kazanma meselesi devletlerin kontrolü altındadır. Bunu öyle herhangi bir kişi yapamaz, suçtur ve tefeciliğe girer. Kara para aklamaya girer” diyen Avukat Ali Erişen, gündemde olan dolandırıcılık konusuna ilişkin son olarak şunları vurguladı:

“Gündemdeki olaylarda sorumluluk esasları dikkate alınır. Türk Ceza Kanunu’nda ‘Kanunu bilmiyordum’ hükmü geçerli değildir. Banka sorumluysa bankacılık kanununa göre bu zararları gidermekle mükelleftir. Kendi içinde de çalışan elemanına rücu dediğimiz kanunu işletir. Burada hakim olayı dikkatle incelediğinde bankacılık işlemi olup olmadığını, yasal koşullarda hareket edilip edilmediğini kontrol edecektir. Kusuru fazla olan tarafın daha az kusurludan bir şey talep etmesi söz konusu olamaz. Genel çerçeve bu şekildedir. Bu olaylarda insanlar paralarını verdiklerinde bu işlemin bir bankacılık işlemi olmadığını biliyorlardı. Burada normal faiz getirilerinin getireceğinin üzerinde kârlar var. İnsanların dikkat etmesi gereken nokta da bu. Hiç kimse yasal faiz oranının üstünde faiz getirisi sağlayamaz. Benzer bir olay İmar Bankası’nda da yaşanmıştı. Banka, reklamlarda çok fazla faiz oranları vereceğini söylüyordu. Hem de bir banka olarak. TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) anında el koydu bankaya.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir